New York'ta yüksek tavanlı, Manhattan'a özgü kiremit rengi tuğla duvarlı genişçe bir stüdyoda yoga yapmaya başladım. Evime yakın olması nedeniyle ders başlamadan beş dakika evvel çıkmam yeterliydi. Yoga kıyafetlerimle fırlayıp bir solukta odada bir yer buluveriyordum. Bir arkadaşımın işlettiği bu stüdyonun ismi "Movement Salon" -hareket salonu- bende sempati uyandırmıştı. Değişik derslere katılarak farklı yoga stilleri hakkında fikir ediniyordum.
Bir pazar akşamüstü gene tek solukta evden fırlayıp girişte arkadaşım Sandy'e gülümseyip yoga odasında matımı alıp yerleştim. Bu derse ilk gelişimdi. Matları ashtanga yoga pratiği usülüyle karşılıklı dizmiştik. Ders başlamasına kadar olan kısa süreyi bedenimi ve nefesimi hissetmek yerine odadaki çehreleri izlemeye ayırdım. İlkbahar mevsiminin yağmurlu karanlık bir günüydü; ışıklar kapalı dersi yapacağımızı anons etti hocamız. Pencereden giren ışık odanın içini loş tutuyordu. Loşluk bir noktaya odaklanan bakışlarımızın gevşemesini sağlardı hep. Dersin sonlarına doğru savasana dinlenme duruşunda uzanırken demek ki tamamen kararacaktı gökyüzü.
Gözlerim radar gibi odadaki yüzleri tararken karşımdaki mattaki surata bir kaç defa geri döndüm. Hayret, ne kadar Julia Roberts'a benziyordu siyah taytlı, spor atletinin üzerinde bol dökümlü tshirtü olan bayan!
Ders oturma pozu sukhasana ile başladı. Hocamız nefesimizi dinlememizin öneminden bahsediyordu. "Pretty Women" filminde kıvır kıvır saçları vardı Julia Roberts'ın. Ama o filmden itibaren yıllar geçmişti. Hem son paparazzi fotoğraflarında saçları biraz daha az kabarık değil miydi sanki? Ujjayi nefesi ile omurganın dikliğini bulmak mümkündür diye bir ses geldi kulağıma ve herkes matının önünde Tadasana - dağ pozisyonunda dizildi. (Boyu posu da aynı Julia Roberts'ı andırıyordu. Onun gibi ince uzun.)
Birbiri ardına surya namaskar sekansıyla bedenim yavaş yavaş terlemeye başladı. Alarak nefesi açılıp vererek katlandıkça vücudumun içindeki sıvıların akışlarının hızlandığını hayal ederek gülümsedim. Herkesin kendi nefesini izleyerek birkaç güneşe selam yapmasını istedi hocamız. Uzayan omurgamla kalçamdan büktüğüm gövdemi tekrar doğrulturken karşımdaki bayanı Tadasana pozuna gelmiş buluyordum hep. Ayak bileklerinden kalçasına kadar sonsuz yükselen bacakları bir an için driştimi oluşturuyordu. (Kesin Julia Roberts. Onun gibi sütun bacakları var. Ama yok, yok... Burası lüks bir stüdyo değil ki! Sonuçta benim gibi düşük gelirli bir sürü kişinin gelebildiği bir yerde Julia Robert'ın ne işi var canım?) (Oysaki stüdyoya yakın bir mahallede bir dairesi olduğunu duymuştum.)
Gökyüzü giderek karardıkça insanların suratları yavaş yavaş seçilemez oldu. Ders yumuşak bir akış tarzında devam ediyordu; ayaktaki pozlar güneşe selam serisinin içine serpiştirilmişti. Her dağ pozisyonuna geldiğimizde hocamız oramızı buramızı düzelteceğimize dikkatimizi iç gözlerimiz ile vücudumuzun içini taramaya yöneltmemizi istedi bizden. Kuyruk sokumumuzu yere doğru gevşek bırakmayı araştırmalıydık. (Bir gülümsese keşke... O zaman anlarım Julia Robert mı değil mi diye. Bir sonraki Tadasanada ona gülümseyeyim bari. O da bana cevap verir. Yok ya... Ne saçma bir fikir. Ben kim, Julia Roberts kim? Hem zaten o değil ki bu zat. Ona çok benzeyen bir kadın bu. New York meşhurlara benzeyenlerle dolu bir şehir ayrıca.)
Omurgayı döndürme hareketlerindeyiz. Omurgayı çevirmeden evvel mümkün olduğu kadar uzatmalıymışız. Nefes alarak özellikle sırt bölgesine odak ( O da ne? O kadar rahat çevriliyor ki... Aynen hocanın gösterdiği gibi. Julia Roberts olamaz bu zat. Kesin. Ben hiç onun yoga yaptığına dair bir yazı okumamıştım. ) Upps belimin biraz üzerindeki sızlama beni hocanın sesine getiriyor. Toraks kısmının en alt omurları fazlasıyla gerilebilirmiş. Tüh... Lafın başını kaçırdım. Odada benim gibi zorlananlar var. Çevrilmiş üçgen pozundan sonunda çıkıyoruz.
Ayaktaki pozlarda bir süre daha devam ederek kalça ve omuz eklemlerimizi yeterince hareket ettirdikten sonra ellerimiz üzerinde amuda kalkmayı denemek üzere duvara yanaşıyoruz. (Hah yapmıyor işte. Kesin Julia Roberts bu! Temkinli davranarak kendisini riske atmak istemiyor.) Hocanın ellerle ilgili söylediklerini yarım dinleyerek fırlatıyorum bacaklarımi; duvar beni yakalıyor. (Hoca da hiç yanına gidip ona bir varyasyon sunmadı. O da benim gibi tam anlayamadı durumu sanırım. Yoksa mutlaka ona özel ilgi falan gösterirdi. Yoksa Julia değil mi? Of acaba, acaba? Ders bir an evvel bitse de sorup öğrensem.) Julia yanındaki mattaki kişiyle fısıltıyla konuştuktan sonra ikisi sırt üstü yatıp bacaklarını duvara dikerek Viparita Karani duruşunu deniyorlar.
Yerdeki pozlardayız. Oda artık karanlık. Öne eğilirken özellikle omuzları sıkmamaya, çeneyi kaldırarak enseyi sıkıştırmamaya dikkat etmeliymişiz. (Ben ki son üç aydır haftada üç derse geliyorum, karnım değil göğsümü üst bacağıma bile rahat eğemezken Julia'nın burnu ayak bileklerine yaklaşmakta adeta. Neyse ben eve gider gitmez Julia Roberts ve yoga google araştırması yapayım.) Hoca gelip kaşlarımın arasını gevşetmemi, surat kaslarımı dinlendirerek bacaklarıma uzanmamı söylüyor. (Öf canım anladım da miyop gözlerle kaşlarımın arasını çatmadan nasıl bakayım ki karşıya? Şu Julia Roberts benzeri bayan mahvetti yoga pratiğimi bugün! Bir anlasam içim rahatlayacak.)
Savasanaya yatmaya hazırlanıyoruz. Buradaki dinlenme sadece bedenimizin hareketsiz yatmasından değil, kendimizi olduğumuz gibi kabullenmekten oluşan bir teslimiyet duygusunun verdiği bir rahatlamadan kaynaklanabilirmiş. (Meşhur birinin kendisine ait bir göz yastığı olur sanırım. Oysa karşımdaki zat hocanın uzattığı minik hasır çanağın içindekilere dalarak bir taneyi kapıveriyor. Hem de gözleri ile yastık arasına kağıt mendil bile koymadan hoop hemen yapıştırıveriyor suratına. Julia Roberts değil bu. Aman bütün ders boşu boşuna baktım durdum.)
Uzanıyorum yerde. Odada soluk alıp veren bedenlerin sesi var sadece. Ellerimi karnımın üzerinde tutarak nefesimin hareketini izlemeye çabalıyorum. Hoca zihin ile ilgili konuşuyor. Zihnin doğasında düşünce üretmek varmıs. ( Gong sesi olsa da ders bitse keşke. Bakalım ışıklar yanınca anlayacağız...)
Gong! Geriniyoruz. Yavaşça doğruluyoruz. O da ne! Karşımdaki mat ve onun yanı boşalmış. Hocamız sanskritçe bir mantra söylemeye başlıyor. Dudaklarımı kıpırdatıyorum sadece. (Hay Allah! Tüm ders bu anı beklemiştim.) Aum..... Aum.... Aum.... Hoca konuşuyor. Zihin ile beden uyum içinde olurlarsa bu pratiğin şifası çıkarmış. (Zihnim bedenimi ders başlarken terketti oysa ki.)
Odadan koşarcasına çıkıyorum; soyunma odasında da yok. Hem kimse benim gibi ilgilenmedi onunla. Julia Robert'a benzeyen bir bayana bu kadar zihnimi kaptırdığım için kendimi aptal hissediyorum. Demek böyle de pratik yapmak mümkünmüş. Bedende olmadan, anı hissetmeden, nefesi izlemeden, yere nasıl köklendiğime dikkat etmeden. Neydi yaptığım peki? Yoga mı? Kesinlikle hayır. Matın üzerinde kültür fizik hareketleri yaptım sadece.
Girişte arkadaşım Sandy'i görüyorum. Julia Roberts mış kendisi. Savasanadan üzülerek erken çıkmak zorunda kalmış. Bu derse sık sık gelirmiş. Hoca genellikle başlamadan evvel onun varlığını odadakilere anons ederek merakı giderip konsantrasyonların normale dönmesini sağlarmış. Sanırım derse son anda yetiştiğimden ötürü ben o anonsu kıl payı kaçırmışım.
Gülümseyerek eve dönüyorum. Julia Roberts bana yoga pratiğinin nasıl yapılması gerektiğini ustaca gösteriyor.